30 Kasım 2016 Çarşamba

Kaf Dağının Önü


    Muhteşem bir Murathan Mungan kitabıyla daha karşınızdayım. Mest olarak okudum. Hatta öyle ki kitap bittiğinde kendimi yalnız hissettim.

     Kitap üç bölümden oluşuyor: Suret Masalı, Gece Masalı ve Kağıttan Kaplanlar Masalı. Üç bölüm birbirinden güzel. Hepsini büyük bir keyifle okudum. Ama en çok Kağıttan Kaplanlar Masalı'nı sevdim. Altı çizilecek not alınacak o kadar çok cümle ve paragraf var ki. Hani unutmayayım yazayım deseniz,  kitabın tamamını  yazacak duruma gelirsiniz. Her satırı böyle etkileyici ve güzel.

      Murathan Mungan'ı sevmemin bir nedeni de tabi ki kalemi. Okuduğunuz kitap hakikaten bir edebi eser niteliğinde. Bunu özellikle belirtmek istiyorum. Çünkü ne yazık ki her yazarın böyle bir kaygısı yok. Çoğunun kaygısı çok satmak olduğu için ( çok okunmak değil), pek çok kitap çala kalem yazılıyor. Hatta düzeltmeler bile üstünkörü yapıldığı için çoğunda imla hataları da bulunuyor. İşte bu söylediklerimi Murathan Mungan kitaplarında göremezsiniz. Son derece özenli ve sade bir dille yazılmıştır. Hem akıcıdır hem de hatasızdır.  Benim gibi yazım hatalarına çok takılıyorsanız Murathan Mungan kitaplarını gönül rahatlığıyla okuyabilirsiniz.

        Kitabı çok severek okuduğum için sizlere de tavsiye ederim. Sevgiler...



    

27 Kasım 2016 Pazar

Mistik Şehrin Efendileri


         Öğrencimin tavsiyesiyle okuduğum bir kitapla karşınızdayım. Yazarını ilk kez duyuyorum. Çınar Özcan'la ilgili en ufak bir bilgim yok.



         Kitap eski tarihlerdeki Anadolu Beylikleri'nde geçen bir hikayeyi anlatıyor. İki beyliğin bir birleriyle yaptığı sürekli bir savaş kitabın ana konusunu oluşturuyor. Arka planda ise büyücüler, bilgeler ve tabi ki aşk konusu da işleniyor. Fakat olaylar o kadar yüzeysel verilmiş ki bir süre sonra okurken sıkılabiliyorsunuz. Ayrıca kitabın adıyla içeriği arasında da pek bir bağlantı yok.

        Ben kitabı çok beğenmedim, bu yüzden tavsiye edemeyeceğim. Sevgiler...



25 Kasım 2016 Cuma

Başka Dünya

           Geçtiğimiz haftalarda Süreyya Operası'na gidip Başka Dünya Operasını izledim. Selman Ada'nın bestelediği bu iki perdelik operanın Liberttosunu ise Tarık Günersel yazmış. Konusu kısaca şöyle;


             "Kâr uğruna dünyayı mahveden egemenler, dünyadan kaçmak zorunda kalır ve hapse attıkları bir bilginden yararlanmak isterler. Bilgin yardım etmezse kızı Leyla öldürülecektir. Bilgin çaresizce yardımı kabul eder. Gittikleri gezegende, eski Yunan tanrılarına rastlarlar. Tanrılar, kendi gezegenlerinde insanlar onlara inanmaz olunca bunu gururlarına yediremeyip başka bir gezegene göçmüştür. Zeus ile Bilgin'in kızı Leyla arasında bir aşk doğar.

            İkinci perdenin sonunda tüm bunların Bilgin'in rüyası olduğu anlaşılır. Uyandığında Bilgin'in evine sivil görevliler gelir ve onu düşüncelerinden ötürü tutuklayıp götürürler. Karısı, baskılar karşısında pes etmemek gerektiğini belirten aryayı söyler.ekolojik dengesiyle oynandığı için Dünya'nın sonu gelmiş ve insanlar başka dünyalar aramaya başlamışlardır. Başka dünyaları arayan kişiler ise bu Dünya'nın sonunu getiren kişilerdir. Amaçları hem yaşayacak bir yer bulmak hem de buldukları yeni dünya kaynaklarını da sömürmektir."

     Açıklamayı Vikipedi'den aldım. Ben operayı beğendim. Eğlenceliydi. Sadece sahne tasarımını ve kostümleri çok yetersiz buldum. Onun dışında sizlere tavsiye edebilirim. Sevgiler...

17 Kasım 2016 Perşembe

Ekşi Elmalar

            Dün arkadaşlarımla Yılmaz Erdoğan'ın yazdığı ve oynadığı Ekşi Elmalar filmine gittik. Gitmeden önce internette yorumları okuduğumda genelde olumsuz yorumlar yapıldığını gördüm. Filmi izledikten sonra neden bu kadar olumsuz yorum yapıldığını anlayamadım. Çünkü ben hem filmin konusunu hem de oyuncuları çok beğendim. Bir kaç istisna dışında. Mesela onlardan biri Yılmaz Erdoğan'ın oyunculuğuydu. Bence bu rol için başkasını seçseydi çok daha iyi olurdu. Nedense Çetin Tekindor'un çok uygun olacağını düşündüm. Bir de damat rolündeki Cevdet'i çok yetersiz buldum. Ama diğer oyuncular gerçekten çok iyiydi.


           Filmin konusu Hakkari ve Antalya'da geçiyor. Hakkari'yi izlerken adeta büyülendim. Müthiş manzaralar vardı. Şöyle diyebilirim görüntü yönetmeni çok iyi iş çıkarmış. Film siyasetle ilgilenen, lakabı Reis olan kişi ve bu kişinin üç kızının hayat hikayesini anlatıyor. Yılmaz Erdoğan Reis karakterini canlandırıyor. Nedense bu karakter bana Züğürt Ağa'yı çağrıştırdı ( bu arada bu role Şener Şen'de çok yakışırdı).


         Ben filmi büyük bir zevkle izledim. Sizlere de tavsiye ederim. Sevgiler...

16 Kasım 2016 Çarşamba

Yedinci Papirüs

 
             Wilbur Smith daha önce hiç okumamıştım. Okuldan biyoloji öğretmeninin tavsiyesiyle bu kitabı okudum. Kitap mı okudum? Film mi izledim anlayamadım doğrusu? Son derece sürükleyici bir kitap olduğu için elimden düşürmeden çok seri bir şekilde okudum. Bana İndiana Jones filmlerini hatırlattı. Hatta kitaptaki baş kahramanı Harrison Ford olarak canlandırdım.


            Yazar olay örgüsünün içerisine kendi kitabını da eklemeyi unutmamış. Nehir Tanrısı adlı kitabına sık sık gönderme yapmış. Hatta bir yazar olarak kendi ismini de kitap içerisinde kullanarak, kahramanlarına kendisinden bahsettirmiş. Ahmet Ümit'te aynı şeyi Beyoğlu'nun En Güzel Abisi kitabında yapmıştı.

           Kitapta, tarih var, aşk var, cinayet var, hırsızlık var... Anlayacağınız kitapta yok, yok. Kafamı çok meşgul etmesin, sürükleyici olsun diyorsanız, bu kitabı size tavsiye edebilirim. Sevgilerimle.

8 Kasım 2016 Salı

Marilyn Monroe ve Bilinmeyen Hayatı


           Uzun süredir biyografi okumuyordum. Marilyn Monroe'nun hayatını hep merak etmiştim. Kitap grubum Simurg'la bu kitabı okumaya karar verdik. İyi ki bu kararı vermişiz çünkü kitabı çok severek okudum.

         Dili çok akıcı elinize aldığınızda bırakamıyorsunuz. Buradan çevirmeni tebrik ediyorum.

          Kitapta beni en çok etkileyen bölüm Marilyn'in çocukluğu oldu. Hakikaten son derece trajik bir çocukluğu var. Anneannesi ve annesi paranoid şizofreni teşhisi konan kişiler. Sürekli takip edildiklerini düşünüyorlar. Marilyn, sonunun annesi ve anneannesi gibi olmasından çok korkuyor -ki kendisi de sık sık takip edildiğini zannediyor. Babasının kim olduğu kesin olarak bilinmeyen ( kitapta bir isim geçiyor ama o kişi bunu reddediyor) Marilyn, bebekliğinde (annesi bakamayacağı için) bir koruyucu aileye veriliyor, daha sonra çocuk yurduna veriliyor. Bir ara annesiyle yeniden birlikte yaşayan Marilyn, tekrar çocuk yurduna dönmemek için küçük yaşta bir evlilik yapıyor. Bu evliliği sırasında hem mankenlik yapıyor hem de filmlerde ufak rollerde yer alıyor. İlk kocası bu işi hiçbir zaman kabul etmiyor.

           Kitabın geri kalan kısmında nasıl şöhret olduğu, evlilikleri ve filmleri anlatılıyor. Bunlar anlatılırken bir yandan da Marilyn'in hastalıklarıyla mücadelesi ve ilaç bağımlılığına değiniliyor. Yaşadıklarını ve hastalığını okudukça bugünlerde yaşasaydı tıp çare bulabilirdi diye düşündüm. Bir yandan da Marilyn'in çok güçlü bir kadın olduğunu anladım. Düşünsenize kafanızın içinde pek çok korkunuz var ve halüsinasyonlar görüyorsunuz, bir yandan oyunculuk için çalışıyorsunuz ve tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de herkesin gözü sizin üzerinizde. Bunun için daima iyi ve güçlü görünmek zorundasınız ve Marilyn bunu çok iyi yapıyor. Sadece yakın çevresi Marilyn'in neler yaşadığını biliyor ve O'na destek olmaya çalışıyorlar. Marilyn'in yaşadığı hayat hem çok zor hem de çok kısa.  Çünkü Marilyn 36 yaşında intihar mı etti, öldürüldü mü belli olmayan bir şekilde ölüyor. Ölümünün ardındaki sır bugün de anlaşılmış değilmiş.

           Son olarak kitabın yazarından biraz bahsetmek istiyorum. Kendisi hem gazeteci hem de biyografi yazarı. Yazarın pek çok biyografisi var bunlardan biri de Michael Jackson bu kitabı da okumayı düşünüyorum.

          Ben kitabı çok severek okudum. Size de tavsiye ederim. Sevgiler...