19 Ocak 2016 Salı

Üç Altın Gün / Her Yerde Ölüm Vardı


            Erdem Kaşıkçıoğlu'nun ikinci kitabıyla karşınızdayım. Sözlerime,  bu kitabı mutlaka okuyun ve okutturun cümlesiyle başlamak istiyorum. Tek kelimeyle muhteşem bir kitap.

           Acı Tebessüm kitabını tanıtırken yazara, kıskançlıkla karışık bir hayranlık beslediğimi yazmıştım. Bu kitabı okurken kıskançlığım da hayranlığım da iki katı arttı diyebilirim.

           Üç Altın Gün ya da Her Yerde Ölüm Vardı kitabının ana konusu Kore Savaşı'na katılan Türk askerlerinin yaşadıkları. Daha ilk sayfasında kitap sizi içine alıyor ve sayfalar akarken zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyorsunuz.

          Çocukluğumda ilk okul arkadaşımın babası Kore gazisiydi. Kore'yle ilgili tek deneyimim buydu. Yıllar önce (sanırım Ayşe Kulin'in kitaplarından birinde geçiyordu) okuduğum bir kitaptan Kore'ye asker gönderme olayını merak etmiş;  ne işi vardı Türk'lerin bu savaşta diye düşünmüş ve Türklerin durumunu Çanakkale'ye gelen Anzak Askerlerine benzetmiştim.

            Yazarımızın babası Kore Savaşı'na katılan bir askermiş. Kitap, babasının anlattıklarından derlenmiş bir roman. Romanın ana kahramanı,  Kore'ye gönüllü katılan bir asker;  Doktor Nedim.


        Aslında kitap sadece Kore Savaşı'nı anlatmıyor. Kore Savaşı öncesi Türkiye'de yaşanan açlık ve sefaleti de anlatıyor. Ekmeğin karneyle dağıtıldığı, Marshall yardımıyla (!) (sanırım fakir fukaranın Kore'ye savaşmaya gitmesinin nedeni bu yardım ve Türkiye'nin Nato'ya üye olması)  biraz yiyecek gören İstanbul halkının durumunu ve ardından da Kore Savaşı'nı anlatıyor.

        Kitap, Doktor Nedim'in çocukluğuyla başlıyor, babasını kaybedişi, annesiyle yaşadığı açlık günleri, derken Tıp fakültesini kazanması ve son olarak Kore Savaşı'nda yaşadıkları anlatılıyor. Kitapta, Doktor Nedim dışında pek çok kahraman var.  Kitabı okurken bu kahramanların gelişigüzel seçilmediğini,  tam tersine okura bir mesaj vermek amacıyla seçildiğini anlıyorsunuz. Örneğin; Yasef ve Raşel ile azınlık sorunu, Varlık Vergisi ve Türkiye'de ki Alman hayranlığının yarattığı ölüm korkusu verilmiş. Kasap Cabbar ve kızı Nadire'yle, ensest ilişki, aile içi şiddet ve şehitlik mesajı tartışılmış. "Katil Kahraman Asker" bölümünde kızına tecavüz eden ve daha sonra da öldüren Kasap Cabbar'ın,  Kore'ye gitmiş olsaydı "kahraman" ve "şehit" olarak adlandırılacağını yazmış yazarımız.  Burayı okurken tüylerim diken diken oldu. Çok yerinde bir eleştiri ve değerlendirme olmuş.

           Kahramanlar içinde Er Rıza ve Er Mesut'un ben için daha özel bir yeri var. Her ikisine de çok acıdım ve durumlarından çok etkilendim. Çetin Yüzbaşı'nın ise şu savaştan sağ çıkmamasını istedim, öyle lanet biri yani! "Kötüye bir şey olmaz" sözü burada gerçek oluyor ve ne yazık ki Çetin Yüzbaşı sağ kalıyor.

          Kitabın mı desem bu savaşın mı desem bilemedim, en trajik tarafı; Türk askerlerinin,  Amerikan askerlerine etten duvar olması, Amerikalıların kurtulması; Türklerin orada ki pusularda bir hiç uğruna ölmesi beni çooook derinden yaraladı. Yazıklar olsun!

          İlk cümlemle yazımı bitirmek istiyorum. Bu kitabı okuyun ve okutturun.

0 yorum:

Yorum Gönder