23 Haziran 2015 Salı

Kuzey



            Burhan Sönmez'i daha önce hiç okumamıştım hatta kuzenim Meltem'e gidene kadar böyle bir yazardan haberim bile yoktu. Yazarın iki kitabını aldım Meltem'den; Kuzey ve Masumlar.  Kuzey, Burhan Sönmez'in ilk kitabıymış bu nedenle okumaya ilk bu kitaptan başladım. Tek kelimeyle enfesti diyebilirim. Eğer ikinci kitabında da aynı duyguyu hissedersem, tamam diyeceğim Burhan Sönmez'de artık benim yazarlarım arasında.

          Kuzey, büyüklere masallar gibi bir kitap. Baş kahramanı Rinda adlı biri. Basabının (Alsem) ölümüyle daha doğrusu öldürülmesiyle birlikte babasının geldiği yer olan Kuzey'e gitmeye karar verir. Amacı hem babasının hikayesini öğrenmek hem de neden öldürüldüğünü ya da kimlerin öldürdüğünü bulmak. Buradan polisiye kitabı gibi bir şey gelmesin aklınıza, polisiyeyle uzaktan yakından alakası yok.

          Rinda'nın Kuzey yolculuğu adeta destansı bir dille anlatılmış. Öyle insanlarla karşılaşıyor ki kim olduklarını gerçekten var olup olamadıklarını önce anlayamıyorsunuz. Hatta kitap öyle bir hal alıyor ki çok emin olduğumuz Rinda'nın, Rinda mı yoksa babası Alsem mi olduğunu düşünmeye dahi başlıyorsunuz. Kitapta, hayatla ilgili, var olmakla ilgili yaşamakla ilgili harika anekdotlar var. Bunları yazımın sonuna ekleyeceğim.

      Kitabın konusu Kuzey'de geçiyor. Ama bu Kuzey neresi belli değil. Belki Dünya belki başka bir gezegenin kuzeyinden bahsediliyor. Kitapta yer belli olmadığı gibi zamanda belli değil. Olayların günümüze göre hangi zaman dilinde yaşandığı kesinlikle yazmıyor. Ama kitapta Koç zaman diliminden Balık zaman dilimine geçişten bahsediliyor. Yani yeri ve zamanı belli olmayan bir yerden bahsediliyor. Kitaptaki kahramanların isimlerine baktığımda bu kahramanların hangi ülkeye ait olduğu da anlaşılamıyor. Rinda, Loriya, Asaanaa, Seydigül, Zeyno, Alsem, Zi... gibi isimler kullanılmış. Fakat yaşananlar Dünya'yadakilere benziyor. Orada da savaş var, işkence var, aşk var tabi nefret ve düşmanlıkta var. Kitapta üzerinde en çok durulan konulardan biri de rüyalar. Rinda'nın yaşadıkları öyle bir noktaya geliyor ki rüya mı gerçek mi herşey karışıyor. Gerçi sonra karışıklık ortadan kalkıyor.



      Kitapta okuduklarım bana Yüzüklerin Efendisi'ni çağrıştırdı. Yüzüklerin Efendisi'nde herkesin peşinde olduğu bir yüzük vardı bu kitapta ise herkesin peşinde olduğu bir küpe var. Yüzüklerin Efendisi'nde Org'lar kötülüğün sembolüydü ve savaşçıydı burada da Merani'ler işkenceci ve saldırgan bir topluluk. Diğer noktalar birbirine pek benzemiyor.

        Ben kitabı çok sevdim, eğer biraz ütopik, destansı veya masalsı kitaplardan hoşlanıyorsanız tavsiye ederim mutlaka okuyun.

        Yazımı kitaptan altını çizdiklerimle bitirmek istiyorum. Herkese Sevgiler...

           Sayfa 30: "Bir gün ölecektim, bu yüzden her gün yaşamayı öğrendim."

          Sayfa 129: "Dostluk, bazen bulması bazen de koruması zor bir kolyeydi, hep kalbin hizasında taşınmalıydı."
          
           Sayfa 145:" Bu dünyada kendi yolunu çizebiliyorsan o senin kaderindir, yok gücün yetmiyor, akıntının içinde sürükleniyorsan hayatın esirisin demektir."

           Sayfa 144: " Burası kendini bilenlerin değil, bilmek isteyenlerin mekanı."


 

1 yorum:

melda dedi ki...

ütopik şeyleri seviyorum ama romanlar hariç, o yuzden cok cok sevmemistim bu kitabi

Yorum Gönder