7 Mayıs 2014 Çarşamba

Yabancı


       Bazı kitapların belirli aralıklarla tekrar tekrar okunmasından yanayım. İnsanın yaşı kitabı daha farklı değerlendirmesine neden oluyor. Mesela Yabancı kitabını yanlış hatırlamıyorsam üniversite birinci sınıfta okumuştum, yani 19-20 yaşlarındayken ya da 18 bilemeyeceğim artık, bir de geçen hafta içi yani 40'lı yaşlarımda okudum. Algıladığım ve anladığım şeyler birbirinden çok farklıydı.
         İlk okuduğum zaman kitabın ana kahramanı olan Fransız'ı çok eleştirmiştim. Kitabı çok sıkıcı bulmuştum bir de kahramanın yaptığı saçma sapan hareketleri bir türlü kafamda bir yerlere oturtamamıştım. Üniversitede Felsefe okumama rağmen kitabı tam sorgulamamış ve üzerinde hiç kafa yormamıştım, Camus hakkında ezbere bilgilerle kitabı değerlendirmiştim ( okulun ilk yılları olduğu için olabilir diye düşünüyorum şimdi, başımızda kavak yelleri estiği zamanlardı o zaman). Yıllar içinde ise yeniden okuma gereği bile duymamıştım.

          Şimdi Simurg kitap grubumuzla bu kitabı seçince yeniden okuma fırsatım oldu.İyi ki de oldu. Kırklı yaşlarım bu kitabı çok sevdi. Hatta öyle ki son beş sayfayı tekrar tekrar okudum.
           Kitap çok ince bir kitap; 110 sayfa, içeriği ise son derece zengin. Üzerinde düşünülecek o kadar çok nokta var ki; hayata dair, ölüme dair, hayatı algılamaya dair...
           Camus bu eserinde "saçma" kavramı üzerinde duruyor. Kitabın ana kahramanı hayatın gerçeklerini bizim gibi algılamıyor. Örneğin annesinin ölümüyle başlıyor kitap, kahramanımız annesinin ölümünden çok patronun cenaze için ona izin verirken ki tavrına daha çok takılıyor. Cenazeyi herhangi bir kişinin cenazesi gibi kaldırıyor ve evine geri dönüyor. Kahramanımız bu olayı şu sözleriyle açıklıyor;
               " Kendi kendime, neyse bu pazarda geçti, annem gömüldü, işe yeniden başlayacağım, sonuçta değişmiş hiçbir şey yok, diye düşündüm." ( Sayfa 28)
             İnsan okurken adeta ürperiyor. İşin ilginç yanı aynı soğukkanlı bakışı kendi idamı istendiğinde de devam ediyor. İdama mahkum edilen sanki başka biriymiş gibi idam ve giyotin üzerine düşünüyor ve sonunda  idam sırasında herşeyin aksamadan yürümesinin  mahkumun yararına olduğuna karar veriyor ( sayfa 101). Aslında bu fikre katılmamak mümkün değil çünkü herhangi bir şeyin aksaması mahkum için daha acı sonuçlar doğurabilir. Bunları yazmasına rağmen yine de kitabın sonunda; "insan hayatın sonuna da gelse yeniden başlama oyunu oynuyor" (sayfa 110), diyor. Gerçekten de ümit hiç bitmiyor.
       Kitaba Yabancı ismini vermesinin bence iki anlamı var: Birincisi -ki tüm internet sitelerinde açıklama buradaki gibi- kahramanın kendi davasına yabancı kalması başkalarının O'nun yerine o davayı sürdürmesi ve O'na konuşma hakkı verilmemesi. İkincisi ise beni görüşüm; kahramanımızın var olan tüm değerlere uzak kalması, bu değerlere yabancı olması. Aslında insanların ondan beklediği gibi davranmadığını biliyor fakat onların istediği gibi davranma zorunluluğu da duymuyor. Çünkü Tanrı'da dahil insanların değerleri onun için hiçbir şey ifade etmiyor. Bunları boş ve saçma buluyor.
           Bu kitabı okuduktan sonra Camus'nun diğer kitaplarını da tekrar okumaya karar verdim. 40 yaşları da aydınlanma çağı olarak görüyorum artık.
          Felsefeyi severseniz, okuduğum kitap ufkumu açsın, bana farklı bakış açıları kazandırsın derseniz bence Albert Camus'nun kitaplarını okumalısınız.

            

        

2 yorum:

Meltem D. dedi ki...

Fatoş kitapla ilgili son yazdığın bölümden çok etkilendim anlattığın kadarıyla karekteri kendimede benzettim (Allaha inanç dışında, okunacaklar listeme aldım sevgiler.

Derdest fikirler dedi ki...

Meltemciğim yorumlarınla beni hem mutlu ediyorsun hem de motive ediyorsun çok teşekkür ederim. Sevgiler...

Yorum Gönder